Tükrçe

Türkiye’de Neler Oluyor?

Giriş: Bunu Neden Yazıyorum?

Not: Bu makalenin çevirisi Rusçadan ChatGPT yardımıyla yapılmıştır ve bazı küçük yanlışlıklar veya pürüzler içerebilir. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederiz.
Ben bir Rusyalıyım. 23 yıldır Türkiye’de yaşıyorum, Türk vatandaşlığına sahibim ve ikinci vatanım için derin bir endişe duyuyorum. Türkiye’de şu anda yaşanan olaylar beni kayıtsız bırakmıyor.
Bu yazıyı neden kaleme alıyorum? Belki de şu anda Türkiye'deki karmaşık siyasi sorunların çözümüne katıldığını düşünen herkesin bakış açısını biraz genişletebilmek içindir. Yazı pek hoşunuza gitmeyebilir. Gerçekçilik midenizi bulandırmayacaksa, o zaman pembe gözlükleri çıkaralım, gökkuşağı çıkaran tek boynuzlu atları bir kenara gönderelim ve gerçekliğe dalalım.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim: Bu yazı tamamen öznel bir yazıdır ve kişisel görüşlerimi yansıtmaktadır. Ne bir siyaset bilimciyim, ne bir gazeteci, ne de bir tarihçiyim. Eğitimim Moskova Devlet Üniversitesi’nin Matematik ve Mekanik Fakültesi’nden. Aşağıda yazdığım her şey, internetten araştırıp analiz ettiğim ve kendi yorumlarımla harmanladığım bilgilerdir.

Siyasi Sürece Katılım Yanılsaması: Mitingler ve Öfke Dolu Paylaşımlar

Mitinglere gidenler ve sosyal medyada öfke dolu paylaşımlar yapanlar, kendilerini siyasi sürecin katılımcıları olarak görürler. Böyle bir katılımcı kendi görüşüne sahip olur ve iktidarın bu görüşü dikkate alması gerektiğine inanır. Evet, siz siyasete katılıyorsunuz. Ama iktidar sizin sahada sizinle savaşmaz. Onların başka araçları vardır.
İktidarın elinde güvenlik ve baskı aygıtı, istihbarat servisleri, finansman ve tüm bunları yöneten insanlar bulunur. Eğer mevcut muhalifler bu kaynaklara sahip değilse ve yalnızca mitinglerde ya da sosyal medyada konuşuyorlarsa, bundan somut bir sonuç çıkmaz.
Muhalefetin ağırlığı yoksa, güç sağlayan alanlarda kendi insanları yoksa, o zaman kaç milyon insan ön seçimde oy kullanırsa kullansın, anlamlı bir değişiklik gerçekleşmez. İktidar ancak güvenlik güçlerinin çoğunluğu muhalefeti desteklediğinde değişir. Bu hem seçimlerde hem de devrimlerde böyledir. İktidar kolayca el değiştirmez.
İktidara karşı duran parti (komplo kuranlar, liderler) güç, para ve ülkenin ana karar mekanizmalarında bulunan insanları kendi etrafında toplamalıdır. Bu yalnızca ülkenin en üst düzeyinde değil, her seviyede geçerlidir.
Çürümüş mü? Evet. Ama olduğu gibi. Ve her zaman öyleydi. Maalesef hep öyle olacak. Büyüyüp bunu kabul etmek gerekiyor.

Muhalefet, Adalet ve Tehlikeli Saflık

En baştan şunu netleştirelim: adalet sarhoşluğu içinde ortalığı karıştırmaya çalışmak çok da mantıklı bir hareket değil. Tam anlamıyla anlamsız ve yer yer tehlikeli bir yaklaşım. Tutuklamalarla ve hapisle sonuçlanabilir.
Ama nedense şu anda Türkiye'de muhalefet tüm gücüyle halk kitlelerini ayağa kaldırmaya çalışıyor. Oysa onlar iktidarın nasıl işlediğini çok iyi biliyorlar. Peki neden bu çaba?
Kısa cevap, CHP lideri Özgür Özel ile Erdoğan arasında çeşitli platformlarda gerçekleşen diyalogda yatıyor.
Özel, yabancı medyaya verdiği bir röportajda şöyle dedi: “Kendimizi terk edilmiş hissettik.”
Bunun üzerine Erdoğan dün Twitter’da şu mesajı paylaştı:
“Ana muhalefet partisi liderinin ülkesinden şikayet etmesi ve Batı’dan yardım umması yakışık alır mı?
…Sayın Özel’e bir kez daha kendine gelmesini tavsiye ediyorum – affedilemeyecek olanı bu kadar ısrarla mazur göstermeye çalışmamalı.
Böyle bir siyasetçi, emperyalistlerin karşısında ülkesinin çıkarlarını koruyabilir mi?
Ekranlardan yardım isteyen biri, onların karşısında başı dik durabilir mi?
Elbette ki hayır. Ne direnir, ne korur, ne de halkın çıkarlarını savunabilir!”
Bu konuya aşağıda tekrar döneceğiz.
Şimdi yalnızca iktidardan bahsedelim.
Öncelikle kabul edelim ki tüm insanlar eşit değildir. Bir bakanın aldığı karar, mitingde bayrak sallayan bir öğrenciden daha etkilidir. Bir milyarder, sosyal medyada sert yazılar yazan bir devlet hastanesi doktorundan daha fazla belirleyicidir. Bir çip fabrikasının yöneticisi, kameralara duygusal röportajlar veren bir annenin söylediklerinden daha çok şey değiştirir:
“Bakın, sağımda polisler – bunlar bizim çocuklarımız, solumda öğrenciler – onlar da bizim çocuklarımız. Neler oluyor böyle?”
Ah, ne adaletsiz bir dünya… Ama dünya bu şekilde.

İktidar Bir Kişi Değildir

Şunu da anlamamız gerekiyor: iktidar sadece Erdoğan’dan ibaret değildir. Her ülkenin cumhurbaşkanı, yalnızca belirli bir grubun iletişimini koordine eden bir aracıdır. Bu gruptaki kişileri bazen televizyonda görürüz, bazen de kim olduklarını hiç bilmeyiz. Ama asıl iktidar, bu kişilerden oluşur ve Erdoğan gibi bir lider tarafından koordine edilir. Oy veren milyonlar değil, bu mekanizma iktidarı temsil eder.

Seçimler: Bir Tiyatro ve Meşruiyet Aracı

Peki o zaman neden seçim yapılıyor, diye sorabiliriz. Aslında seçimler, iktidarın meşruiyetini sağlamak içindir. Elitler her şeyin nasıl düzenleneceği konusunda kendi aralarında önceden anlaşırlar ve biz sadece onların üzerinde uzlaştığı düzeni onaylarız. Ya da iktidara talip farklı elit grupların sunduğu seçenekler arasından tercih yaparız.
Seçimlere gidildiğinde, zaten bir mutabakat vardır. Anlaşma sağlanamadığında ise suikastlar, cinayetler ve başka sert çekişmeler yaşanır.
Biz lideri seçmeyiz. Elitlerin kendi aralarında uzlaştığı seçeneği meşrulaştırırız. Kaybeden taraflar ise üzülür ama ülkenin iyiliği için çalışmaya devam ederler. “Hükümet istifa!” ya da “Yeniden seçim istiyoruz!” diye miting düzenlemezler.
Seçimlerin başka bir işlevi de vardır: iktidarı bir nebze dizginlemek. Yani iktidar sahiplerinin tamamen kontrolden çıkmaması için bir araçtır.

İktidar Mücadele Olmadan Teslim Edilmez

Ve şunu da hemen anlayalım ve kabul edelim: iktidar, gücünden gönüllü olarak vazgeçmek istemez (kelime tekrarına kusura bakmayın). Ve kendisini her şekilde savunacaktır.
Eğer meydanlarda “Cumhurbaşkanı istifa!” gibi sloganlar atılıyorsa, bu yasal değildir. Bu anarşiyi körüklemektir. Ve iktidar, elbette ki bu saçmalığı bastıracaktır. Tamam, hadi bu ceketi ters çevirelim. İktidar mitingcileri dinlemiş ve şöyle demiş: “Ayy, biz ne yapmışız böyle? Hadi istifa edelim, çünkü bu kadar insan bize karşı.” Mitingciler sevinçten şapkalarını havaya fırlatır, boşalan koltuklara otururlar. Ama bir ay geçmeden başka bir grup mitingci çıkar meydana: “Siz yanlış bir iktidarsınız! Ülkeyi kötü yönetiyorsunuz! Koltuklara oturdunuz ama memlekette hâlâ sefalet var! Kalkın o koltuklardan! Artık biz yöneteceğiz! Asıl biz düzeni sağlayacağız!”
Ters yüz edilmiş bir ceket gibi — dikişler dışarıda, iplikler sarkıyor.

Muhalefet ve Değişim Yanılsamaları

Tamam! Diyelim ki Türkiye’deki iktidar gerçekten iyice abarttı ve muhalefetin önde gelen adayını durduk yere hapse attı, sadece ondan korktuğu için. CHP'nin popülaritesi fırladı, parti halktan büyük destek gördü. Güzel. O zaman yeni bir aday belirleyin. Anayasada yazdığı gibi gerçek seçimlere gidin. Bu kadar destekle kazanırsınız zaten. O halde neden şu anda erken seçim ve istifa talepleriyle ortalığı karıştırıyorsunuz? Bu biraz darbe kokuyor. Üstelik bir de yabancı ellerin kokusu var gibi.
Kısacası, iktidar gücünden vazgeçmek istemez. Ve eğer gereği olursa, kontrolden çıkan göstericileri bastırmak için güvenlik güçlerini devreye sokar, polis kalkanlarıyla canlı duvarlar kurar, tazyikli su ve gaz kullanır. Eğer birileri iktidara daha sert karşı koymaya kalkarsa, iktidar gerekirse silah da kullanır. Çünkü iktidar korunmalıdır.

Protestolar ve Kaosun Bedeli

Hiçbir miting, iyi bir sonuca ulaşmaz. Protestolara katılanların yorumlarını okuyorum: “Vay! Ne enerji vardı orada! Ne birliktelik!”
Yahu kardeşim! O birliktelik duygusu en iyisi karı-koca arasında yatakta yaşanır. Bu arada, bayrak sallayan muhalifler meydanlarda iken, iktidarı destekleyenler evlerinde yataklarında yatıyor ve çocuk yapıyorlar. Bunu da muhalefet aklında tutsun :)
Ama yok! Mitingler şart! Hemen iktidarı değiştirelim! Ve bu arada ülkeyi 10 yıl geriye götürelim, dünya gözünde prestijimizi yerle bir edelim, sonra da kahramanlık hikâyeleriyle o bataktan çıkmaya çalışalım. Her senaryoda bu karmaşanın bonusu olarak ülke; baskılar, tasfiyeler ve başka türlü saçmalıklarla karşı karşıya kalır. Kim kazanırsa kazansın fark etmez.
Yani eğer size iktidar kendini sadece güce körü körüne bağlı olduğu için savunuyormuş gibi geliyorsa… size öyle geliyor. Gerçekte, iktidar ülkeyi korumak için kendini savunmak zorundadır.
Mitinglerle iktidarı devirmek imkânsızdır. Sadece Türkiye’de değil, hiçbir ülkede bu mümkün değildir. Ve aslında bu doğru olandır. Eğer mümkün olsaydı, o ülkede çok geçmeden “mucize gibi felaketler” baş gösterirdi – tıpkı Ukrayna örneğinde olduğu gibi. Bu tür örnekler dünyada fazlasıyla mevcut.

Gerçekte Kim Sallıyor Bu Gemiyi?

Bir süre sonra, tüm bu protestoları kimlerin organize ettiğinin — yani yabancı “dostlarımızın” — açıkça görülmeye başladığını fark ediyorsunuz.
Dolaylı örneklerden bahsedelim. Antalya, Menderes döneminde ne kadar gelişti! G7 zirvesi burada yapıldı, Expo 2016 düzenlendi, Boğaçayı sahil yolu inşa edildi — akla gelen ilk örnekler. Peki, CHP’nin yönetimindeki şehirlerde ne var? Huzurlu ve demokratik bir yaşam elbette ama yatırım yok, kalkınma yok. CHP'nin AK Parti kadar bütçesi yok. Ama ne hikmetse birden bire pahalı protestolar başladı! Sadece Türkiye'de değil, Avrupa’daki Türk diasporasında da organize bir şekilde mitingler patlak verdi! Peki, bu halk nereden buluyor bu parayı, kim finanse ediyor bu yürüyüşleri? Unutmayın ki, "Kızı besleyen, kızı oynatır."

Gençliğin Kullanılması ve Manipülasyonlar

Beni en çok öfkelendiren şeylerden biri, CHP’nin bu kaosu gençlerin elleriyle yapması. “Hey, gençler, Atatürk’ün çocukları! Kalkın ayağa! Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz!” Bu gençlere söylemek istiyorum: Fedakarlıklarınızın hiçbir karşılığı yok. Kendi çıkarlarınız için değil, başkalarının çıkarları için çalışıyorsunuz. Eğer aksini düşünüyorsanız, lütfen tarihi okuyun ve devrimlerin oğullarının başına neler geldiğine bakın. Uzun ömürlü olmadılar. Devrimler genellikle onları da yer.

Egemenlik ve Devrim Arasındaki Çatışma

Yıkım gücü, yaratım gücünün tam tersidir. Hayatınızı, bedeninizi devrimlerin sunağına yatırmak? Belki de Türkiye’nin kaynaklarını ve işbirlikçi, yönetilebilir bir Türkiye’yi isteyen yabancı güçlerin çıkarları için mi? Ki bu Türkiye, Rusya ve Çin’le yakınlaşmasın.

Sert Gerçek: Devrimler Ülkeleri Geriye Götürür

Ve farz edelim ki öyle değil. Yine de ülke zaten iyi durumda değil. Her gösteriyle geçen gün, Türkiye’yi gelişim açısından bir yıl geri götürüyor. Bir gün, bir yıl kayıp. Kazanırsanız bile, bayrak sallarken kazdığınız çukuru görünce hayrete düşersiniz. Ve bu ülkeyi o çukurdan çıkarmak için ömrünüz yeter mi, bilinmez.

İktidar Sorumluluktur, Keyfi Bir Şey Değil

Şimdi soralım: Gerçekten iktidar o kadar acımasız, kibirli ve zalim mi? Düşünelim. İktidarı kazanmak zordur, ama onu elde tutmak daha da zordur. Çünkü seçimlerde hep yapılabilecekten fazlası vaat edilir. Ve seçildikten sonra, insanların genel olarak memnun kalmasını, ülkenin gelişmesini ve halkın huzur içinde yaşamasını sağlamak zorundasınız. Yoksa yeniden seçilemezsiniz.
Ve bu mevcut iktidar birkaç kez yeniden seçildi:
Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
  • 2014: Erdoğan ilk turda %51,79 oyla kazandı. Katılım: %74,12

  • 2018: Erdoğan yine ilk turda %52,59 ile kazandı. Katılım: %86,24

  • 2023: İlk turda %49,52 aldı, ikinci turda %52,18 ile kazandı. Katılım: %84,15

Parlamento Seçimleri
Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) lideriydi:
  • 2002: %34,28 oy aldı, hükümeti kurdu

  • 2007: %46,58

  • 2011: %49,83

Bu sonuçlar, halkın çoğunluğunun iktidarın faaliyetlerini desteklediğini gösteriyor. Türk halkı destek veriyor.
İktidar, gücünü koruyabilmek için elitlerin kontrollü bir şekilde yenilenmesini organize etmek zorundadır. Yeni gelen iktidar önceki kararları tamamen silip atmamalıdır (örneğin, şu anki Amerika örneğinde olduğu gibi).

Uluslararası Denge ve Dış Baskılara Karşı Korunma

Ve unutulmamalı ki, iktidar tek başına var olmaz. Etrafımızda kendi iktidarlarına sahip birçok devlet var; kendi çıkarları, kaynak ihtiyaçları olan ülkeler. Bu ülkeler sürekli olarak birbiriyle pazarlık yapıyor. Bu da Türkiye’de olup bitenleri etkiliyor.
Yani iktidar, sadece kendi halkının refahını düşünerek izole bir şekilde ülkeyi geliştiremez. Aynı zamanda dışarıda neler döndüğünü sürekli izlemeli ve kontrol etmelidir. Çünkü Türkiye’nin o “tatlı parçaları”nı almak isteyenler çok. Eğer içeride istikrar ve devamlılık olmazsa, bu ülkeler kolayca ülkeyi parçalayabilir. Unutmayalım, bundan sadece yüz yıl önce Türkiye nasıl parçalanmıştı…

Demokrasi İllüzyonu ve Batı Miti

İktidar kendini korur ve aynı zamanda elitlerin yenilenmesini de bizzat organize eder. Kimlerin iktidarda devam edeceğini dikkatle seçer ve ardından bize “güncellenmiş” bir seçim listesi sunar, biz de seçimde onu “onaylarız”. Ve düşünün bakalım, bu süreçte ne kadar gerçek demokrasi var? Hani o mitinglerde haykırılan demokrasi. Sizce iktidar değişirse her şey farklı mı olur? Hayır, bu sadece bir çocukça saflık. Dünyanın her ülkesinde sistem böyle işler. Ana oyuncuların yer değişmesi sonucu değiştirmez; tıpkı matematikte terimlerin yerini değiştirmenin toplamı değiştirmemesi gibi.
Bize bunu demokrasi diye öğrettiler. Hatta “demokrasi” kelimesi, dünyayı manipüle etmek için bir ülkenin (ABD) elinde bir marka haline geldi. Bu sistemi ilk onlar kurdu, bu trendi ilk onlar yakaladı. Şimdi de diğer ülkelerin iç işlerine sınırsız müdahalelerini hep “Demokrasiyi Koruma” sloganıyla yürütüyorlar. Ve bu müdahalelere direnen herkes bir anda “Kutsal ve Mükemmel Demokrasi”ye saldıran kötü insanlar oluveriyor.
Peki, bu iktidar neden yıllardır destekleniyor ve yeniden seçiliyor? Çünkü ülke, çoğu insan için yaşanabilir bir hale getiriliyor, gelişme gösteriliyor. Bazı yıllar bazı gruplar daha iyi yaşarken, diğer yıllar diğer gruplar faydalanıyor. Ekonominin bazı alanları gelişirken, başka yıllarda başka sektörler gelişiyor.
Değişmeyen tek şey, ülkenin korunması ve egemenliğinin sağlanmasıdır. Bu konuda mevcut iktidar oldukça başarılı. Neden mi? Çünkü hâlâ burası Ukrayna olmadı, Gürcistan olmadı, İran olmadı. Ama olabilirdi. Hem de çok rahat olabilirdi.
Peki, neden o çok arzulanan “gerçek demokrasi” tehlikelidir? Çünkü herkese söz hakkı verildiğinde, herkese aday olma hakkı tanındığında, bir anda ülke için değil, komşu ülkeler için çalışan bir aday başa geçebilir. Bu ülkelerin daha fazla parası var, siyasi stratejileri daha iyi biliyorlar, interneti, medyayı, kültürü kontrol ediyorlar. E peki, bu adaylar kim olur sizce? Doğru tahmin ettiniz — ABD’nin adamları. Çünkü onların herkesi etkilemeye ve hegemon güç olmaya devam etmeye çok ihtiyacı var.
Ama biz bir vakumda yaşamıyoruz. Gerçek, sınırsız demokrasi oluşturmak mümkün değil. Her iktidar, kendi yapısına zararlı bireyleri iktidardan uzak tutmak ister. Bu bireyler, ülke çıkarlarına zarar verecek kararlar alabilirler. İşte buna dış etki denir.
Piramidin tepesinde olmayan hiçbir ülke “gerçek demokrasi”ye sahip olamaz. Medyada, basında, internette ifade özgürlüğünü sınırlar. Seçim özgürlüğünü sınırlar. Yoksa paramparça olur, hurda gibi dağıtılır.
İktidar her zaman şu doğrultuda karar almalıdır: Egemenliği korumak, toprak bütünlüğünü sürdürmek, hatta gelecek nesiller için genişletmek, halkın refahını sağlamak.

Amerikan "Demokrasisi" Bir Etki Aracıdır

Önemli bir ayrıntı daha var. Amerika uzun süre “en iyi ülke” oldu. Kendine uygun bir demokrasi modeli icat etti. Bu modelle etrafında sayısız “demokrasi değerlendirme merkezi” kurdu. Böylece bu metriklerle başka ülkelere müdahalesini haklı çıkardı. Diğer ülkelerin iç işlerine aktif olarak karıştı, kültürünü ve yaşam tarzını yaymak için devasa paralar harcadı. (Bu arada, Almanya Amerika’dan hâlâ altın rezervini geri istiyor mesela. İlginç değil mi?)
Ve beyaz dünya, yıl yıl, nesil nesil, bu sistemin “harika” olduğuna inandırıldı. Bunun için sadece birkaç şey yeterliydi: Hollywood’dan film basmak, sosyal medyaları kurmak ve bunları kontrol etmek. Bu düşünce dönüşümünü sağlamak için uzun zaman gerekmiyor. Sadece bir-iki nesil yeterli.
İkinci Dünya Savaşı’nı “kazandıktan” sonra (kazandı, yok etti değil), Amerika rüzgarı arkasına aldı ve yola çıktı.
Ve şimdi biz tüm beyaz dünya olarak Avrupa ve Amerika kültürüne hayranlıkla mastürbasyon yapıyoruz. Türkiye’de, ebeveynlerinin ABD’nin dikte ettiği idealleri benimsediği yeni nesiller var. Ve bu gençlik, ebeveynleriyle birlikte şu anda meydanlarda demokrasi sloganları atıyor.
Bu gençlere detaylıca sorarsanız ne istediklerini, net bir cevap veremezler. Cevap genelde şöyle olur: “Demokrasi istiyoruz.” Bizdeki gibi değil, onlardaki gibi bir demokrasi istiyoruz. (Aramızda kalsın: Onlardaki de aynı.)
Tarihî Sürekliliğin Kaybı ve Çarpıtılmış Vatanseverlik
Ve bu konuyla bağlantılı başka bir önemli detay daha var: kanımızda tarihî sürekliliğin olmayışı. Kimileri yüksek sesle bağırıyor ki gerçek Türkiye, Atatürk’ün kurduğu Türkiye’dir. Kimileri de Osmanlı’dan dem vuruyor: “İşte imparatorluk böyle olurdu!” Tarihin belirli bir dönemine övgüler düzerken, diğer tüm dönemleri sanki yokmuş gibi siliyorlar. Oysa her dönemin hem artıları hem eksileri vardı. Şu anki iktidar döneminde de öyle. Gerçek vatanseverlik ve memleket sevgisi, ülkenin her dönemini kapsar. “O zamanki Türkiye iyiydi, şimdiki değil” söylemiyle değil. Biz o eski Türkiye’yi istiyoruz ama (arada fısıldayayım: o eski Türkiye artık geri gelmeyecek). O dönem bambaşka bir dünyaydı, geçmişte kaldı. Şimdi ise dünya değişti, tehditler değişti, Türkiye değişti.
İktidarı konuşmayı toparlarsak: İktidar her daim, ülkenin yararına kararlar almayacak radikal ya da tehlikeli bireylerin karar merciine gelmesini önlemeye çalışır. Ve eğer halk şu anda sokaklara dökülüp bayrak sallayıp taş atarak bir şeyler çözeceğini zannediyorsa, yanılıyor. Böyle bir şey çözülmez. Dahası — bu ülke için tehlikelidir ve denizaşırı ülkelerdeki düzen bozucuları sevindirir.
Bu arada, eğer “denizaşırı birilerinin Türkiye’ye neden ilgisi olsun ki?” diye düşünürseniz, işte size ABD devlet kurumları adına hazırlanan bazı analiz raporlarının başlıkları. Göreceksiniz ki, gerçekten de bizimle çok ama çok ilgileniyorlar:
CFR (Council on Foreign Relations)
“Turkey’s Growing Foreign Policy Ambitions” (11 Temmuz 2023)
Konu: Ankara’nın dış politikadaki genişleme eğilimlerine karşı stratejik caydırıcılık ihtiyacının gerekçelendirilmesi.
“The U.S.-Turkey Relationship: Past, Present, and Future” (2023)
Konu: İlişkilerin tarihsel geçmişi ve geleceğe dair senaryolar.
Baskı stratejileri:
  • Yaptırımlar

  • Pazarlar ve yatırımlar üzerinden manipülasyon

  • Muhalif medya ve STK’lara destek

RAND Corporation
“Extending Russia: Competing from Advantageous Ground” (2019) – James Dobbins ve diğerleri
Konu: Rusya üzerindeki baskının artırılması yolları; Türkiye, Rusya ve İran’la ilişkiler bağlamında analiz
Alıntı: "The United States might try to exploit tensions between Turkey and Russia or between Turkey and Iran to induce Turkish behavior more consistent with U.S. interests."
Analiz:
  • Suriye’deki Kürt faktörünün kullanımı

  • NATO aracılığıyla etki kurma

  • Rusya ile çıkar çatışmalarını provoke etme

“Turkey’s Nationalist Course: Implications for the U.S.-Turkish Strategic Partnership” (2020) – Angel Rabasa ve diğerleri
Konu: Türkiye’deki milliyetçiliğin yükselişi ve ABD ile ortaklık üzerindeki etkileri
Brookings Institution
“Turkey and the West: Fault lines in a troubled alliance” (2018) – Amanda Sloat
Konu: Türkiye ile Batı arasındaki gerginliklerin analizi
Ana başlıklar:
  • 2016 darbe girişimi sonrası baskılar

  • Kürt meselesi

  • İfade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığına dair sorunlar

“The Rise and Fall of Turkish Democracy” (2021)
Konu: Türkiye’deki demokratik kurumların gerilemesine yönelik tarihsel ve politik analiz
Yorum: Demokrasinin gerilemesi söylemi, işbirliğini yeniden yapılandırma politikasına zemin hazırlıyor
CSIS (Center for Strategic and International Studies)
“Cooperation or Confrontation: US-Turkey Relations in the Post-Coup Era” (2017)
Konu: 2016 sonrası tutuklamalar ve tasfiyelere ABD’nin yanıtı
Odak noktası:
  • NATO çerçevesinde iş birliğini nasıl sürdürebiliriz

  • İlişkilerde “kırmızı çizgiler” nerede olmalı

“Turkey’s Role in a Post-American Middle East” (2022)
Konu: Çok kutuplu bir Orta Doğu düzeninde Türkiye’nin ABD’ye müttefik mi yoksa rakip mi olacağına dair senaryolar
Tüm bu belgeler internet üzerinden erişilebilir, isteyen açıp detaylıca okuyabilir. (Spoiler: Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’na verilen destekten de bahsediliyor.) Ardından bu planların Türkiye’deki olaylarla nasıl örtüştüğünü gözlemleyebilir, şok yaşayabilir ve sonrasında bugünün gelişmeleriyle karşılaştırarak rüzgârın nereden estiğini ve mevcut iktidarın bu rüzgâra karşı nasıl bir duruş sergilediğini anlayabilirsiniz.
Ve ardından kendi çocuklarınıza şöyle diyebilirsiniz: “Eve dönün çocuklar, oturun dersinize çalışın. Bırakın büyükler işini yapsın.” Siz de rahatça işinize bakarsınız.
Gerçek Etki Yolu: Çalışmak ve Çocuk Yetiştirmek
Eğer içiniz gerçekten yanıyorsa, ülkenizde bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız, bunun yolu da bellidir: Çalışın, kaynak edinin. Belki sizin hayatınız, politika oyununu değiştirecek kilit bir oyuncu olmak için yeterli olmayacaktır. O zaman çocuklarınızı doğru şekilde yetiştirin. Belki de şu anda sizin yapmak istediğinizi yarın çocuğunuz gerçekleştirecektir. Ülkesine layık bireyler yetiştirmek, en az diğer yollar kadar değerlidir.
Mitinglerin Alternatifi: İnşa ve Egemenlik
Bir ülkeyi sevmek ve onu daha iyi hâle getirmek için illa ki siyasetçi olmak gerekmez. Bir ülkenin egemenliğini sağlamak için fazlasıyla çok alana ihtiyaç vardır. Sadece siyasi değil; askerî, enerji, bilgi, dijital, gıda, sağlık, kültür alanlarında da. Herkes, ülkesine katkı sağlayabileceği bir alan bulabilir. Ve egemenlik için hâlâ yapılması gereken çok şey var. Mevcut iktidar bunları yapıyor. Çok şey inşa ediyor. Ama bunların hepsi zaman ve kaynak ister. Bu sürece destek olunmalı; meydanlarda bayrak sallayarak, Türkiye’nin büyüklüğünden rahatsız olanların işini kolaylaştırarak değil.
Yolsuzluk ve Ekonomik Kriz — Zayıf Argümanlar
Şimdi bazıları “mevcut iktidarda yolsuzluk var” diyecektir. Evet, var. Buna karşı çıkmalı mıyız? Evet. Yolsuzluğu azaltmaya çalışmalı mıyız? Elbette. Ama bu, iktidarın tamamen kötü olduğu ve hemen değiştirilmesi gerektiği anlamına mı gelir? Hayır. Bazı bireyleri değiştirmek gerekebilir, evet.
Ve “ekonomik kriz var, her şey berbat” diyenler de olacaktır. Evet, durum pek iç açıcı değil. Ama CHP daha mı iyi yapacak? Hiç sanmam (çünkü yukarıda uzun uzun anlattım, o rüzgârın nereden estiği belli). Daha iyi olması için çalışmak gerekiyor mu? Kesinlikle. Bu kısa sürede olur mu? Çok şüpheli. İktidar değişince her şey bir anda harika olacak mı? Tabii ki hayır.
Muhalefete Eleştiri ve Egemenlik Tercihi
Bir gün bu ülkede egemenliğe sahip çıkacak bir muhalefet iktidara gelirse, işte o zaman oturur, ne öneriyorlar diye bakar, istersek destekler ve oy veririz. Ama sadece Atatürk kurdu diye değil. Şimdilik, gördüğüm kadarıyla bu muhalefetin attığı her adım, Türkiye'nin egemenliğine değil, içten içe çökertilmesine hizmet ediyor.
Sonuç: İktidar Bir Tiyatro, Ama Sahte Değil
İktidarın yapısı ve tasarımı böyledir. Ve bu sadece bir gerçekliktir. Her ülkede böyle. Belki de bazılarını üzecek ama kamusal siyaset ile gerçek siyaset çoğu zaman örtüşmez. Gerçekte kamuya sunulan siyaset bir tiyatrodur. Bize bir tür katılım hissi vermek, hayatı sıkıcı kılmamak içindir. Bu arada, bu tiyatronun izleyicisi ne kadar fazla olursa, elitlerimiz de o kadar dikkatli davranır.
Made on
Tilda